Padişahın sevdiği bir av köpeği varmış. Padişah, onu o kadar sever ve değer verirmiş ki her defasında ava götürür ve tasmasını dahi mücevherlerle süslermiş, ayaklarına altın ve gümüşten halkalar taktırırmış. Sırtı da sırmalı atlas bir çulla kaplıymış.

Bir gün padişah, yine köpeğini yanına alarak saray erkânı ile ava çıkmış. Tasmanın ipek ipi elinde, at üzerinde vakûr bir şekilde ilerleyen sultan, gayet neşeliymiş. Lâkin gördüğü manzara bütün neşesini kaçırmış. Çok sevdiği köpeği, değersiz bir kemik parçasıyla oyalanmaktaymış.

Padişah, önce mahzun olarak elindeki ipi çektiyse de köpek direnmiş; kirli kemik parçasını kemirmeye devam etmiş. Bu hâl karşısında padişah, hayret ve hiddet hisleri arasında haykırmış:

Bunca nimetimle çevriliyken, beni bırakıp da iki kemikle meşgul olmak! Kabul edilir şey mi?!” demiş.

Üzgün olan padişaha, köpeğinin bu nankörlük, vefâsızlık ve duygusuzluğu çok dokunmuş. Bir köpek de olsa, mâzur görüp affetmek, içinden gelmeyip. Gazapla;

Yol verin şu edepsize!” demiş.

Gafil köpek, bu hiddetin mânâsını kavradığında iş işten geçmiş, yapacak bir şey kalmamış. Öyle ki, etrafındakiler padişaha;

Sultanım; üzerinde mücevher, altın, gümüş ne varsa alalım da öyle bırakalım!” dediklerinde padişah;

Hayır! Bırakınız öyle gitsin!” dedi. Ardından ilâve etmiş;

Bırakınız öyle gitsin! Öyle gitsin de, ıssız ve kızgın çöllerde garip, aç ve susuz kaldığında; onlara bakarak kaybettiği ikram ve lütufların duygusunu yaşasın!

Bu hikaye birçoğunuzda daha önce kendinizden ne kadar verdiğinizi ve sonrasında hayatınızdan çıkan nankörlükle nitelendirdiğiniz insanları ya da yaşadığınız olayları hatırlatmış olabilir. Kendinizden ve sevginizden verdiğiniz ama sizin verdiklerinizin kıymetini bilmeyen insanlarla çevrilmiş olabilirsiniz.

Değerini Bilmek
Değerini Bilmek

Bizler her zaman dualite ile öğrenen canlılarız. Değer verilen yerde değerli olduğumuzu çok da fark etmeyiz. Ne zaman elimizdekiler kaybolur o zaman farkına varırız. Ya da beğenmediğimiz bir tatil, yer, mekânı daha kötü bir yere gittiğimizde anlarız. Tıpkı yaşamımıza giren arkadaşlar, eşimiz, dostumuz gibidir. Nânkör insanları görmek için illa kendimizden bir şeyler vermek gibi bir yapıya sahibiz. Böylelikle elimizde ki değerleri görürüz. Kaybettiğinde anlayan bir yapıya sahipsek sürekli kaybederek değerli olanı bulma gibi bir eğilimimiz olabilir.

Elimizdekinin değerini, elimizdeki cevheri kaybetmeden de anlayabilmek nasıl olurdu?

Herkesin kendine göre değer hissinin bir ölçüsü vardır ancak bu tartı değil ki hisler gramajla ölçülemez değil mi? Size aşırı değer verdiklerinde işte aynı bu köpek dostumuz gibi alışık olduğumuz içgüdüsel dürtülerle çekiliriz ve bu ortam bizi rahatsız eder. Çünkü bildiğimiz, alıştığımız bir ölçü var. Bu ölçüyü hissetmek içinde kendimizi tekrar alıştığımız uygun yere bırakırız.

Çevrenizde vefalı insanlar istiyorsanız belki kendiniz karşınızdaki kişilere hissettirmeden onları bir teste tabii tutabilirsiniz. Onlara ilk başta değer verdiğinizi gösterin. Bu değerin karşısında kendini eksik mi hissediyor? Yoksa size kendi olumlu ve üstün bulduğu özelliklerini mi anlatmaya başlıyor? Kendini göstermeye bir şekilde başlıyorsa bu o kişinin bu değeri alamadığına bir işarettir.

İnsanlar kendi değersizliklerini bastırabilmek için sizin özelliklerinizi dahi yok sayabilir. Ona gösterdiğiniz sevgi, neşe, ilgi onu rahatsız edebilir.

Hatırlayın ki her şey birbiriyle eştir.

‘’Senden Başla’’ kitabımda da sizlere bu konudan bahsettim. Biz birbirimizle aynı oranda titreşiyorsak iletişim halinde oluruz. Aksi taktirde birbirimizi göremeyiz ve duyamayız. Bu da bizim sahip olduğumuz güçlü duyguların hayata bakış açımızda nasıl bir rol aldığıyla ilgilidir. Eğer kendimizde değer, güven, sevgi, huzur, mutluluk hissediyorsak girdiğimiz her yerde de ortam nasıl olursa olsun kendi dengemizde ve merkezimizde kalabiliriz. Ama bu duygular bizlerde eksik ya da yetersizse o zaman her davranışı ya çok fazla görür ya da eksiklik hissederek eleştirir belki kaotik bir ortam yaratarak da oradan uzaklaşırız.

Ama ayrıldıktan sonra da değerin varlığını hissedince de üzülebiliriz. Çünkü gerçekleri görmüş ve bunu daha önce nasıl görmediğinizi fark etmişsinizdir.

Farkındalığa geldiğinizde yaşamda da değişim başlar. Kendi varlığınızı ve değerinizi hak ettiğiniz ve doya doya yaşadığınız sevgi dolu bir yaşam niyetiyle…

Bugünkü Pazar yazımdan size ne derler ‘’Kıssadan hisse’’ sevgili canlarım.

Hepinize sevgi ve ışıkla olsun.

reyhan ildas 1

Ülkemizde ThetaHealing Seminerleri konusunda ilk akla gelen isim olan Reyhan İldaş, düzenli olarak online ve yüz yüze seminerler düzenlemektedir.

Reyhan İldaş ICF Koç ve Eğitmendir. Temel ve Yaşam Koçluğu eğitimleri yanısıra Theta Healing Eğitimlerini de Master düzeyde vermekte olup halen Göktürk Merkezli Olan İstanbul ofisinde Online ve Yüz Yüze eğitimler vermektedir.

24 modül uygulayıcılık ve 17 adet eğitmenlik setifikasına sahip olup tekniğin en üst sertifikasyonu olan Science&Master Eğitmenidir. Aynı zamanda ICF PCC Eğitmen ve Koç olarak da ICF Koçluk eğitimlerini İstanbul Göktürk’te bulunan ofisinde hizmet vermektedir.

Tüm Dünya ile bağlantı halinde olduğumuz bu günlerde danışmanlıklar ve seminerler Zoom Uygulama programı üzerinden olmaktadır. Seminerlerimiz için daha detaylı bilgiye aşağıdan ulaşabilirsiniz

Bizi sosyal medya hesaplarımızdan da takip edebilir ve youtube kanalımıza abone olabilirsiniz

Bir Yorum Yaz

error: Korumalı İçerik